3 Haziran 2010 Perşembe

Süper Lig Hakemi Olabilmek..


Şimdi gözlerinizi kapatın ve 2010-2011 sezonunda bir Süper Lig hakemi olduğunuzu hayal edin.Nerdeyse her hafta size bir maç veriliyor. Trabzon senin İstanbul benim, Antep senin Antalya benim gezip duruyorsunuz. Ligin kaderi sizin dudaklarınızda. Çalacağınız bir düdük şampiyonu belirleyeceği gibi, dip tarafta da bir takımı Bank Asya 1.Lig’e yolcu edebilir. O yüzden iyi geçinsinler sizinle. Küfür edeni yakarsınız. Sevmediğiniz takım maçları verilsin hele bir... Yandı o takım. İzmirli ya da Bursalı değilseniz zaten tuttuğunuz ikinci bir takım vardır. Şu malum üç büyükler var ya!! 3-4 haftada bir ya Şükrü Saraçoğlu’nda ya İnönü’de ya da Ali SamiYen’de bir maça çıkarsanız işiniz kolay. Şöyle maçın kaderini etkileyecek bir iki ince düdük... Nasıl olsa itiraz eden olmaz; etse bile basın olayı büyütmez, bir güne unutulur. Deplasmana seyirci de gelmez nasıl olsa, taa Antep’ten, Konya’dan, seyirci mi gelecek ki? Normal lig maçında da Konya'yı tatil edecek değiller ya. Gelen de çekirdek çitler, 2 golden sonra sesini çıkarmaz. Böylece BÜYÜK takım başkanlarıyla aranızı hoş tutarsınız. Anadolu’ya gittiğinizde de krallar gibi karşılanır, maçın gidişine göre belli etmeden oyunun kuralını uygularsınız. Biraz Bursa’da bu kural işlemez; ama onu da düşürmeyi başaramayacağınız için yapacak birşey yok. Onun dışında gül gibi yaşayıp gidersiniz.Peki bu hikayeyi başa alalım tekrar. Bu seneki Bank Asya 1.Lig Play-Off’ları sonucu Karşıyaka’nın Süper Lig’de yer aldığı bir 2010-2011 sezonunda görev yapan bir Süper Lig hakemi olduğunuzu hayal edin. Federasyonun hakem tayini yaptığı günler öncesi yaşadığınız stresin haddi hesabı olmaz. Olur da İzmir’e Karşıyaka maçına atanırsanız... Atatürk (ya da Alsancak) Stadı’na çıktığınıza ayaklarınız titremeye başlar. Tribünde hiç olmazsa bir kişi ararsınız bağırmayıp çekirdek çitleyen. Ama burası Konya değildir, bulamazsınız. Verdiğiniz hatalı kararlara ses çıkarmayan ya da iki dakika içinde unutan bir ev sahibi taraftar umarsınız; ama çok beklersiniz. Hiç temas yokken kendini yere atan oyuncu için penaltı verirsiniz ; hakkı yenilmeye tahammülü yoktur bu taraftarın. Bizans’ı kollamaya kalkarsınız; tepki çekersiniz. İşinize gelmez, keyfinizi bozar. “Nasıl bir seyirci bu, tepkisiz kalmıyorlar Denizli'de, Antalya'da böyle olmuyor; keşke orda maç yönetsem" dersiniz. Baktınız olmuyor, her itiraza kart vermeye başlarsınız; ama sadece evsahibine... Bu sefer sırf sizin değil , yakınlarınızın kulakları çınlar. En azından ceza alsınlar dersiniz, daha da ileri gidersiniz. Deplasman topçusu tribüne hareket çeker devam dersiniz. Belki taraftar sahaya birşeyler atar diye... Defans topu elle keser, devam dersiniz. Bakalım ne zaman taraftar çileden çıkacak diye.Peki deplasmanlar? Daha önce deplasman seyircisi nedir bilmezdiniz. Nereden çıktı bu Karşıyakalılar? “Ben hiçbir yerde bunlardan kurtulamayacak mıyım?” dersiniz; inadına aleyhine kararlar vermeye devam edersiniz. Her deplasmanda gözlemci raporuyla Karşıyaka taraftarı ceza alır; ama nedense hiçbir evsahibi tribün grubunun bir şikayeti yoktur. Bu işten memnun olmayan sadece siz ve arkadaşlarınızdır.Şimdi de filmi biraz daha geri saralım. 17 Mayıs’a dönelim. Siz Kuddusi Bey olsanız, böyle rahat bir sezon geçirmek varken Karşıyaka’nın Süper Lig’e çıkmasına göz yumar mıydınız? İlk yarıda ceza alanı içindeki faule penaltı çalar mıydınız? Hemen sonrasında Altay’lı Onur’un elle kestiği topa penaltı verir miydiniz ? Devam canım n’olcak!! Peki 20 Mayısta Fırat Bey yerinde olsanız ( ya da yan hakemi) daha ilk 10 dakikada Karşıyaka’ya bir penaltı verip Konya’yı riske atar mıydınız? Gördünüz maç öncesi çekirdek çitleyen Konyalıları. Tam size göre değil mi? Ya o taca çıkan top? Ne taçı yahu!!! Görmedim vallahi. Sahayı yanlış çizmişler; yoksa o top içerdeydi. Her atışta zaman çalan Konya kalecisine kart göstermenize ne gerek var? Yeter ki Karşıyaka çıkmasın. Ama yine de geçen seneki Bünyamin Bey kadar olamadınız. 5 maç ceza aldıramadınız KafKaf’a!!! Yazıklar olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder